🎾 Kadının Kocasına Bağlanması Için Dua

Eşin Evine Bağlanması İçin Etkili Bir Dua. By hadisdua | 9 Kasım 2016. abbim! Kalpleri birbirine ısındıran Sensin. İzzetinle, ancak kendi muhabbetine sakladığım kalbimi; Hikmetinle, eşimin kalbine de ısındırıyorsun. Senden emanet aldığımız kalplerimizi, yine Sana teslim ediyoruz. Kocanın Sana Bağlanması için Dua; 29 Mayıs 2014 Aşkına kavuşmak isteyenler için dua; 15 Haziran 2013 Sevgilimin Bırakmaması için Dua; 06 Kasım 2015 Ayrılan Sevgilimin Bana Dönüp Gitmemesi için Büyü; 24 Aralık 2012 Sevgilinin sadakati için dua; 01 Aralık 2020 Kocamı Kendime Bağlama Muskası; 09 Eylül 2013 Nafileİbadet İçin İzin Yakınlık Zamanı Kadının Vazifeleri Kadınlık Vazifesi Hz. Aişe Validemiz'in Cevabı (r.a.) Karı-koca İlişkisinin Ehemmiyeti Kadın Kocasına İtaat Etmelidir Kocasına Karşı Nankörlük Yapmamalı Sahabı Bir Hanım Anlatıyor Cehennemlik Kadınların Tarifi Kadınınbedeni kendisine değil, kocasına aittir. Bunun gibi, erkeğin bedeni de kendisine değil, karısına aittir.». Eşler birbirine karşı anlayış içinde yaşasınlar. 1.Petrus 3 / 1,7: «Ey kadınlar, siz kocalarınıza bağımlı olun Ey kocalar, siz de daha zayıf varlıklar olan karılarınızla anlayış içinde Dualaredilirken kötü niyet barındırılmaması gerekmektedir. Dua edilirken kişilerin Salih niyetli olması duanın kabul olma sürecinde hızlandıracaktır. Bu dua edilirken kadının etmiş olduğu dua etkisini gösterir ve kocasına kendine bağlamış olur. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli unsur kişilerin niyetleridir. Karı ve Kocayı Birbirine Aşık Etmek İçin Okunacak Dualar. Kocayı Kendine Bağlamak İçin Okunacak Dua. Karı Kocayı Birbirine Bağlamak İçin Okunacak Esma. Eşlerin Bağlanması İçin Okunacak Dua. Karı Koca Muhabbet İçin Yiyeceğe Okunan Sure. SevdigineKavusmak İçin Dua. İstediğini istediği yerde toplayan Cenab-ı Allah . Birbirine benzeyen,benzemeyen ve zıd olan şeyleri bir araya getirip yan yana tutan Allah. Cem;Dağınık şeyleri bir araya toplama demektir. Allah’ın El-Cami İsmi şerifi:toplayan anlamındadır. Sevdiklerine kavuşmak,tekrar birleşmek isteyler her rBTtSQ. Resûlullah, kadının kocasından başkası için süslenmesini nehyetti.[249] Hakim et-Tirmizî ye göre kocadan başkası için süslenme; açılıp saçılmak, kırıtarak ve salınarak yürümek gibidir. Allah şöyle buyurur “Evlerinizde oturun, eski câhiliye adetlerinde olduğu gibi açılıp saçılmayın 250 “Gizlemekte oldukları zînetleri anlaşıl­sın diye ayaklarını yerlere vurmasınlar?251 Bu ses, halhal sesidir. Kadın böyle yaparsa ve kocasından başkası için süslenirse, kal­binde büyük bir fesad ve kocasına karşı bir hıyânet var demektir. Bilgi Kadın, kocasından başkası için süslenmemelidir. Bu haramdır. Süslenmek başka, güzel giyinmek başkadır. Güzel giyinmek, çirkin giyinmenin zıddıdır. Müslüman kadın elbette dışarıya çirkin giyinerek çıkmaz. Güzel giyinir. Burada güzel giyinmek, süslü giyinmek değildir. Örfe uygun, doğal, sade ve temiz giyinmektir. Tabii bir de giyimde niyet meselesi vardır. Kadının niyeti, ayrıca kocasından başkası için süslenmek ise bunun haram olacağı ki, kadın süslü giyin­dikten sonra zaten niyeti başkasına süslü görünmektir! Evet, böyle söylenebilir, ancak bazen kişinin niyeti böyle değildir, an­cak yine de süslü giyinerek evden çıkar. Bu giyiniş tarzının süslü olduğunun, başkalarının dikkatini çekeceğinin farkında değildir. Elbette burada bir cahillik söz konusudur. Kadın, yaptığı işin ne anlama geldiğini bilmiyordur. Gerçekten böyle ise bilerek bu işi yapanlara göre vebali daha azdır. Böyle olmasında top­lumda artık insanların böyle giyinip evden çıkmasının yaygın­laşması söz konusudur. Ayrıca kadının kendine özgüven sağ­laması ve öylece kendini mutlu hissetmesi de sebepler arasında sayılabilir. Ne olursa olsun müslüman kadının -niyeti öyle ol­masa bile- başkasının dikkatini çekecek tarzda giyinmesi hoş değildir. Hangi giyim tarzı tesettüre uygun ve iffeti muhafaza etmeye yardımcı hangisi değil biraz da kendisi karar verecek. Ancak buna kararını verirken “kendimi böyle mutlu hissediyo­rum” psikolojisiyle değil “acaba nasıl giyinirsem Allah ve Re­sulü bundan hoşnut olur” kalbi hassasiyetiyle meseleye yaklaş­ması gerekir. Ahlak Karı-koca arasıdaki sevgi bambaşkadır. Bu sevgiyi sekteye uğratacak davranışlardan uzak durmak gerekir. Müslü­man kadın veya erkek sevgisini eşine hasredecektir. Niyet ola­rak eşinden başkaları devreye girerse bu, eşler arasındaki sevgiyi zamanla azaltacak, akabinde birbirlerinden soğumaya başlaya­n müslüman kadın veya erkekliği ve muhabbetle birbirine bağ­lanmalıdır. Onun için giyim tarzıyla da olsa başkalarını araya sokmak hiç hoş olmayan bir durumdur. HikmetHadiste karının kocası dışında başkası için süslenmesi geçiyorsa da bunu onunla sınırlamak olmayan kızların yabancı erkeklere süslü görünmesi niyetiyle giyinme tarzlarını ayarlamaları da aynı şekilde Batının özgürlük ve bireysellik ideolojileri müslüman ferdi de etkilemektedir. Modern anlayış, bireyin be­denine sahip çıkmasını istemektedir. Yani bedenine kendin­den başka Tanrı da dahil hiç kimse müdahale edemez. Oysa müslüman Yüce Yaratıcı ya iman etmekle O’nun kendi haya­tına karışmasını kabul emiştir. Bu durum, hakikati keşfetmek­tir. Çünkü ulvî gayeler bedenimize karışımazsa muhakkak süfli gaye ve düşünceler karışacaktır. Tabiat boşluk etmez. O zaman müslüman baştan tercihini yapmış, Mutlak Hakikat’in kendi üzerindeki hakimiyetini kabul etmiştir. Dolayısıyla Allah ve Resulu bizden ne talep ediyorsa ona hareket etmek durumun­dayız. Bu sadece Allah ve Resulunun hoşnutluğunun kazanıl­masına sebep olmayacaktır, ayrıca müslüman ferdin kendine saygısı artacak, iffetini kırmızı çizgisi ilan edecek ve aile ha­yatı selamete kavuşacaktır. Son olarak şunu ifade etmemiz gerekir Müslüman fert; birey olma, çalışma, özgürlük ve mutlu olma kıskacındadır. Bu dört kavramı yanyana koyduğunuzda bugün yükselen trend olma­ları sebebiyle ne var bunda denilebilir. Oysa bu, bakışaçısı Batılı zihnin bakışaçısıdır. Peki bu, nasıl olmaktadır? Şöyle Birey bu hayatta ne olmak ister? Mutlu olmak ister. Mutlu olmak için ne yapmak gerekir? Birey olmak gerekir. Birey değilsen, kendi ayakların üzerinde durmayıp birilerine bağlı isen mutlu olman mümkün değildir. Birine bağımlılıktan kurtulmak için ne yap­mak gerekir? Çalışmak gerekir. Çalışan kadın kendi ayakları üzerinde durmasını bilir. Çalışıp kendi ayakları üzerinde duran kadın özgürlüğe kavuşur. Yani özgürlüğün tadını çıkarır. Özgür olan kadın ise mutlu olur. Neticede dikkat edilirse mutluluk maddeye, paraya bağlanmıştır. Mesela, Tanrı, din, anne, baba, aile, koca, çocuk vs. özgürlüğü engelleyen bağlardır. Bu bağlar­dan kurtulmak gerekir. Peki ne için kurtulmak gerekir? Daha iyi bir hayat için. Daha iyi bir hayat ne ile kazanılır? Para ile. Evet, bu döngü böyle sürüp gider. Öyle ki, insanlar kendi akıl­larınca bazı bağlardan kurtulduklarını sanıyorlar, ama asıl bağa,yani maddeye esir olduklarını bir türlü anlayamıyorlar. O halde birey, özgürlük, mutluluk gibi yaldızlı sözcüklerin hepsi araç­tır. Amaç para kazanmaktır. Ne kadar paran varsa o kadar öz­gür, o kadar mutlu olabilirsin. İşte mantık budur. Bu mantığı bir müslümanın kabul etmesi düşünülemez. Bu mantığa göre müslümanın hayatım düzenlemesi kabul edilemez. Evet, para kazanıldığında özgür ve mutlu olunmamaktadır. Para, kaza­nıldığında tüketim tuzağına düşülmektedir. Özellikle kadının kozmetik ürünler vesilesiyle tüketime yatkınlığı istismar edil­mektedir. Kadının tüketim çılgınlığı çalışıp kazandığının yarı­sından fazlasını tüketmektedir. Bu durumda para özgürlük de­ğil, tüketim getirmektedir. Yavuz Koktaş – Bilgi,Ahlak ve Hikmet Acısından Sünnet, [249] Ebû Dâvûd, Hatem, 3; Nesaî, Zînet, 17; tbn Hanbel, 1,380,397. [250] Ahzâb, 33. [251] Nur, 31. Soru-177 Kadını dövmek, aile meclisi hakemlik, kadının kocasına itâatı secde hadisi.Soru Merhaba, ben M. S. D. Üniversiteden altı ay önce mezun oldum iki aydır da çalışmaktayım. Size benim hayatımın önemli faktörlerinden olan ve geleceğimi etkileyebilecek bir konudan bahsetmek, sormak ve yardımcı olmaya karar verirseniz de yardımınızı almayı istiyorum. İnsanın hayatta bir şeyleri paylaşması geregi ben de hayatımı paylaşabileceğimi düşündüğüm bir insanla yaklaşık alt aydır birlikteyim. Birlikteliğimizde paylaştığımız güzel zamanlar olmakla birlikte sıkıntılı anları da birlikte yaşadık ve paylaştık. Şu an içerisinde bulunduğumuz zamanda bu sıkıntılı anlarımızdan. Bir paylaşımda esas olan nedir? Aslında sormaya çalıştığım bir paylaşımın eşitliği nedir? Hiç bir zaman karşımdaki insana baskın olma çabasında olmadım, her zaman Allah'a benim onu anlayabileceğim, sevebileceğim ve onun beni anlayabileceği, sevebileceği ve Allah'ın yolunda bir yaşam nasip etmesi için dua ettim. Bu duamı size söylememdeki maksat şu; İnsanlar birbirlerini sevmek için veya ilişkilerini ilerletmek için birbirlerine önşart koşmaları gerekir mi? Bu ön şartlar özellikle de iş, kariyer, evliliğin gidişatı gibi konularda. Bir birliktelikte eğer eşitlik yoksa! İslam'a göre bir hanenin reisi kavramı var mıdır? Yani sorunlar oturulup konuşulduktan sonra ve ulaşılamayan sonuçta baskın olması gereken karekter eğer eşitlik yoksa ve baskınlıktan kastım baskıcılık değildir kesinlikle kimdir? Beraber olduğum insanın söylediği bir ifadeden yola çıkarak bu maili size yazmaya karar verdim. İfade bir hadis üzerine "Kadınların Allah'tan başka bir varlığa tapmasını isteseydim bu eşleri olurdu" hadisinin sizin tarafınızdan sahih olmadığı konusu bana iletildi. Bunu söylememdeki murat birlikte olduğum insanın bana itaatini sağlamaya çalışmamdan kaynaklanmıyor, ama ortak paydayı bulmak adına itaatsizliği veyahut kadın hakların ön plana çıkarmaya çalışmak da ne kadar doğru diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Size anlatmaya çalıştığım asıl olarak şu Bir kadınla bir erkeğin arasındaki münasebetler ne çerçevede düzenlenmek zorundadır. Bu soru benim için gerçekten önemli... Ben hayatımı gerçekten inandığım değerler çercevesinde şekillendirmek istiyorum ve bu çerçeveyi çizerken de kimseye zulmetme taraftarı değilim. Aynı şekilde kendimi de yıpratmak istemiyorum. Uzun zamandır benim tarafımdan konusu dahi edilmemesine karşın bir iktidar çekişmesi yaşanmakta ve bu çekişmenin ne şekilde çözülebileceğini bilemiyorum. Bu çekişmenin sonucunun belirlenmesi bizim hayatımızın bundan sonraki kısmında davranışlarımıza esas olmakla birlikte geleceğe birlikte yürüyüp yürümeyeceğimizin kararın vermek açısından da etkili olacaktır. Aslında söylemek istediklerimi tam olarak ifade edemiyorum ve yuvarlak cümlelerle bir şeyleri anlatmaya çalışıyorum, ama özele girerek sizi rahatsız etmek istemiyorum. Eğer bana bu konularda yardımcı olur ve cevap verir iseniz ve benim de konuyu netleştirmem gerekir ise size tekrar yazarım. Eğer yardımcı olursanız çok sevinirim. Teşekkür ederim. Cevap İfadelerinizden evli olduğunuz ve sorunuzun da eşinizle sizin aranızda olduğu anlaşılıyor. Ancak bu ilişkiyi "şu zamandan beri bir hanımla beraber olmak" şeklinde ifade etmek doğru değildir; çünkü zamanımızda evli olmayan çiftlerin zina ederek yaşadıklar hayat/birlikteliği de "filan falan ile beraber oluyor" şeklinde ifade ediyorlar. Ben paylaşmayı, tarafların gönüllü ve karşılıklı olarak "meşru, güzel, doğru, iyi, iki taraf için yararlı olan her şeyi paylaşmaları; yani bunların olması, gerçekleşmesi için birbirine yardımcı olmaları, her birinin elinden geleni yapması" olarak alıyor, böyle anlıyorum. İyi bir evliliğin ancak böyle oluşup gelişeceğine inanıyorum. Taraflar, gönüllü olarak paylaşmayı bir yana bırakır, "Kim kimden üstün, kim kimin yönetiminde, kim kime nerede, ne kadar itaat edecek, kimin hakları, yükümlülük ve ödevleri nedir?" sorusunu sorar ve bu konuları tartışmaya başlarlarsa her şeyden önce bir güven ve sevgi eksikliğinin bulunduğu ortaya çıkmış olur. Erkeklerin aile içindeki yetkileri, kadınların da bu yetki karşısındaki durum ve tutumları konusu şu âyetlerde açıklanmıştır "Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılmasına bağlı olarak ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler, kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar. Sâliha kadınlar Allah'a itaatkârdır. Allah'ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara ögüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür. Eğer karı kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin; düzeltmek isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır" Nisa 4/34-35. Şimdi bu iki âyeti tefsir ederek konuyu anlamaya çalışalım 34. Âyette, yalnızca kocaların değil, bütün erkeklerin koruyucu ve yönetici kavvâmûn olmaları iki gerekçeye dayandırılmıştır a Allah insanların bir kısmına diğerlerinden üstün kabiliyetler vermiştir, bu cümleden olarak koruma ve yönetme bakımından erkekler, kadınlardan daha uygun özelliklerle donatılmışlardır. b Erkekler aile geçimini ve diğer malî yükümlülükleri üslenmişlerdir. Bazı müfessirlere göre bu iki gerekçeden birincisi insan tabiatının değişmez özelliğidir; genel olarak erkeklerde akıl ve mantık ön plandadır, kadınlarda ise duygu öne çıkar. Koruma bakımından fizik güç önemlidir ve erkekler bu yönden daha güçlüdürler. İkinci gerekçe ise yaratılıştan değil, kültür ve medeniyet şartlarına bağlı alışkanlıklar, âdetler, tutumlardan kaynaklanmaktadır. İslâm'ın geldiği çağda daha yoğun, günümüzde ise önemli ölçüde olmak üzere erkeklerin bu fonksiyonları da devam etmektedir. İslâm hukuk kurallarına göre erkek hem -geniş mânada- ailenin geçiminden tek başına sorumludur, hem de mehir, diyet, cihad/askerlik gibi malî tarafı olan yükümlülükleri vardır. Erkeğin "kavvâm" olması hangi yetkileri ve vazifeleri ihtiva etmektedir? Bu soruya verilen cevaplar eskiden yeniye değişik olabilmiştir. Yalnızca âyet ve hadislerin lafızlarını değil, bunların yanında uygulamayı ve dolayısıyla örf ve âdeti de göz önüne alan müctehid ve müfessirler, sözlük mânası "bir şeyin üzerinde duran, hâkim olan, özen gösteren, onunla yakından ilgilenen" demek olan kavvamlığa, "reislik, yöneticilik, eğitim, koruma, savunma, ıslah, kazanma, üretme" mânalarını yüklemişlerdir. Tarih boyunca erkekler bu işleri ve sıfatları, fiilen kadınlardan daha ziyade yüklenmişlerdir. Çağımızda kelimeye yüklenen hâkim mâna ise "aile reisliği"dir. Âyetten erkeklerin yönetim, savunma ve koruma bakımlarından genel olarak önde oldukları anlaşılmakla beraber, takip eden cümleler göz önüne alındığında burada, aile kurumunda hâkimiyet ve yöneticilik mânasının ağır bastığı görülecektir. Ailede kurucu unsur karı kocadır. Bu temel kurumu oluşturan, yöneten, yönlendiren dinî, ahlâkî, hukukî kurallar vardır. Kurallara uyulduğu müddetçe mesele yoktur. Taraflar kuralları bozar, hakları çiğnerse düzeni sağlamak ve adaleti gerçekleştirmek üzere çeşitli tedbirler ve müeyyideler devreye girecektir. Bu âyette karının, aynı sûrenin 128. âyetinde ise kocanın hukuku çiğnemesi ve düzene baş kaldırması nüşûz ele alınmıştır. Aile hayatı içinde kadın, kurallara göre rolünü ifa edip etmemesi yönünden iki sıfatla nitelendirilmiştir Sâliha ve nâşize. Sâliha kadınlar hem kocalarının ve diğer aile fertlerinin yanında açıkta, zâhirde hem de onların bulunmadıklar yerlerde gaybda vazifelerini hakkıyla yerine getirir, Allah'ın koyduğu, toplumun benimsediği kuralların dışına çıkmaz, aileye ihanet etmez, şerefine leke sürmezler. Bazı davranış ve tavırları sebebiyle yoldan çıkma, hukuka baş kaldırma nüşûz belirtileri gösteren, böylece nâşize olması ihtimali beliren kadınlara karşı ne yaplacak, aile düzeni ve hukuku nasıl korunacaktır? İşte bu noktada Kur'ân-ı Kerîm vazifeyi ailenin reisi sıfatıyla önce kocaya vermektedir. Öngörülen tedbirlere başvurmasına rağmen koca düzeni sağlayamazsa ve ailenin dağılmasından korkulursa sıra hakemlere gelecektir. Âyette hukuka baş kaldıran, meşrû aile düzenini bozmaya kalkışan nâşize kadına karşı erkeğin yapabileceği şeyler Öğüt vermek, yatakta yalnız bırakmak ve dövmek şeklinde sıralanmıştır. Öğüt vermek ve yatakta yalnız bırakmak, küsmek gibi tedbirler problem teşkil etmemiştir, ancak dövme tedbiri özellikle çağımızda, kadın hakları ve insanlık haysiyeti yönlerinden önemli bir tartışma konusu olmuştur. Esasen tefsir ve hadis kitaplarına bakıldığında kadının baş kaldırma durumunda bile kocası tarafından dövülmesini, eski tefsirciler arasında da farklı yorumlayanların, bunun câiz olmadığını ileri sürenlerin bulunduğu aşağıdaki alıntılarda görülmektedir. Dövme tedbiri ve hükmünün -bu âyet dışında- en önemli dayanağı ilgili hadislerdir. Bu hadislerin, aksini söyleyen rivayetlere nisbetle daha sahih ve sağlam olanlarında Peygamberimiz kadınların dövülmesini menetmekte, karılarını dövenlere "hayırsız" demekte, "Gündüz karısını köle gibi kırbaçlayan birisi akşam onunla aynı yatağa nasıl girecek?" diye sormaktadır Buhârî, "Nikâh", 93; Ebû Dâvûd, "Nikâh", 60. Eski tefsircilerin, bu âyetin geliş sebebi olarak zikrettikleri bir vak'a, Araplar'da âdet haline gelmiş bulunan "kadını dövme" eylemine Hz. Peygamber'in bakışı ve bunu ortadan kaldırma iradesi bakımından ilgi çekicidir. Ensardan Sa'd b. Rebî', nâşize olan karısına bir tokat vurmuş, kayınpederi de damadını, Hz. Peygamber'e şikâyet etmişti. Peygamberimiz "Kadın da aynı şekilde kocasına vursun" buyurdu, fakat daha emir yerine getirilmeden açıklamakta olduğumuz âyet geldi, bu durumda kocanın karısına vurabileceği anlaşıldı ve emir geri alındı Cessâs, 188; İbnü'l-Arabî, 415. Dövmenin şekli ve miktarı üzerinde durulmuş, kadına zarar vermemesi, iz bırakmaması, yüze vurulmaması genel olarak kaydedilmiştir. Bazı tefsircilere göre vurma tamamen semboliktir, meselâ müfessir Atâ'ya göre misvak dişlerin temizlendiği, fırça büyüklüğündeki özel, yumuşak ağaç dalı gibi bir şeyle yapılacaktır Cessâs, 189; İbn Atıyye, 48. İkinci nesil âlimlerinden Atâ, hukuku çiğneyen kadına uygulanacak müeyyide ile genel olarak kadın dövme konusundaki hadisleri birlikte değerlendirmiş ve şu sonuca varmıştır Erkek, namusu lekeleyecek bir davranışta fahişe bulunmayan, yalnızca nâşize olan karsını dövemez, ancak ona karşı öfkesini ortaya koyabilir. Atâ'nn bu anlayışını açıklayan -biri eski, diğeri çağdaş- iki tefsir âlimi farklı dayanaklardan hareket etmişlerdir. Bunlardan Ebû Bekir İbnü'l-Arabî'ye göre Atâ, âyette geçen dövmenin ibâha serbest bırakma ifade ettiğini, genel olarak karı dövmeyi yasaklayan hadislerin ise kerahet mekruh ve çirkin görme hükmü getirdiğini tesbit etmiş ve sonuç olarak "Koca, karısını dövemez" demiştir Ahkâm, 420. Çağdaş tefsircilerden İbn Âşûr'a göre Atâ, âyet ve hadislerin farklı durumlara göre farklı hükümler getirdiğini anlamış, öğüt ve küsmenin kocaya, tecavüzün şiddetine göre sopa vb. müeyyide uygulamanın ise kısmen kocaya, genel olarak da yönetim ve yargıya ülü'l-emre ait bulunduğu sonucuna varmıştır. Koca iyi niyetle ıslah etmek ve aileyi korumak maksadıyla ve sınır aşmadan, kadına zarar vermeden -nâşize olan eşine- birkaç sopa vurursa buna izin verilecektir, sınır aşılır, bu izin kötüye kullanılırsa ülü'l-emr kocaların eşlerini sopalamasını kesin olarak yasaklayabilecektir V, 43-44. Fuhuş sebebiyle değil de yalnızca kocasına baş kaldırdığı, aile hukukunu çiğnediği, uzun zaman sevdiği ve kabullendiği kocasını istemez olduğu için karının, kocası tarafından -belli ölçüler içinde- dövülebileceği hükmüne tarihîlik açısından da bakılmıştır. İbn Âşûr'a göre dövme izni bazı toplulukların veya toplum tabakalarının örf, âdet ve ruh hallerine riayet edilerek verilmiştir, her zamanda ve her durumda geçerli değildir. Nüşûz durumunda kocanın karısını dövebilmesi için aralarında yaşadıkları toplumda bu davranışın ayıp, anormal, aşağılayıcı, zarar verici, hukuka aykırı telakki edilmemesi, kocanın öfkesinin karısı tarafından ancak bu vasıta ile hissedilir olması gerekir, izin böyle topluluklar ve durumlar için geçerlidir. Hz. Ömer'in Mekke halkı ile Medine halkını, kadınlara hâkimiyet bakımından karşılaştırdığı şu sözleri de toplum değiştikçe ilişki ve davranışların da değişebileceğini göstermektedir "Biz muhacirler kadınlarımıza hâkimdik, sözümüzden çıkmazlardı, Medine'ye gelince gördük ki, Medine'nin yerli kadınları kocalarına hâkim durumdalar, bu defa bizim kadınlarımız da onlara benzemeye, onlar gibi davranmaya başladılar." Buhârî, "Nikâh", 83; İbn Âşûr, V, 41-42. Bize göre kadının aile hukukunu çiğnemesi halinde bir ıslah tedbiri olarak ve içinde yaşanılan topluluğun örf ve âdetine uyularak serbest bırakılan "kocanın karısını dövmesi" eylemi, Hz. Peygamber tarafından toplum ıslah edilerek, insanın ve özellikle zevcenin dövülemeyeceği ifade ve telkin edilerek ortadan kaldırılmış, "iyi bir kocanın karısını dövemeyeceği" kaidesi bu yakışıksız davranışın önüne bir set olarak konmuştur. Burada sünnet Resûlullah'ın sözleri ve uygulaması âyeti neshetmemiş, tarihîliğini, yerelliğini ve kültürel bağlamını açıklamıştır. Aile Meclisi Hakemlik Ailede huzur ve düzeni bozan, taraflardan birisi olduğunda "nüşûz"dan söz edilir. Aile düzeni iki tarafın karşılıklı anlaşmazlıklarından, hukuk ihlâlinden ve geçimsizlik çıkarmalarından ileri geliyorsa ve bu durum uzayıp gittiği için ayrılmalar, ailenin dağılması ihtimali ortaya çıkarsa "şikâk" hali gerçekleşmiş olur. Bu durumda Kur'ân-ı Kerîm'in gösterdiği yol, teklif ettiği çözüm usulü "anlaşmazlığın hakemlere götürülmesidir." Âyetin açık ifadesine göre hakem tayin edecek olan merci, karı ve koca veya bunların aileleri değil, devletin ilgili kurumudur ülü'l-emr. Kurum şikâk durumunda hakem tayin etmekle yükümlüdür, ancak bu yükümlülük karı kocanın da hakem tayinine engel teşkil etmez. Kurumun meselâ mahkemenin tayin edeceği iki hakemden birinin koca, diğerinin de karı ailesinden olması âyette zikredilmiştir. Bu kaydın bağlayıcı olup olmadığı konusu tartışmalıdır; Şâfiî gibi "Böylesi daha iyi olur, müstehaptır" diyenler yanında, "Akraba içinde hakemliğe uygun şahıslar bulunduğu müddetçe yabancılardan hakem tayini câiz değildir" diyenler de olmuştur. Hakem, tarafların rızası veya hâkimin tayini ile anlaşmazlık konusunu hükme bağlıyan kişidir. Hakemin salâhiyetinin "hâkim" gibi mi, yoksa "vekil" gibi mi olduğu da tartışılmıştır. Hz. Ömer, Osman, Ali, İbn Abbas gibi önde gelen sahâbîler yanında Nehaî, Şa'bî, Mâlik, Evzâî, Şâfiî gibi âlimler hakemlerin salâhiyetlerinin hâkim gibi olduğu, yapacakları araştırma, soruşturma, danışma sonunda evlilik hayatının devamı veya sona erdirilmesinden hangisine hükmederlerse onun geçerli olacağı, karı veya kocadan birinin aksini dilemesinin etkisi olmayacağı hükmüne varmışlardır; çünkü -bu müctehidlere göre- hakem tayininin mânası ve işlevi bundan ibarettir. Bu ictihad hakemlere, araya mahkeme girmeden aile bağını çözme salâhiyetini tanımakla aile sırlarının alenî mahkemelerde göz önüne serilmesi sakıncasını da ortadan kaldırmaktadır. Ebû Hanîfe ve onun gibi düşünen az sayıdaki müctehid ise hakemlerin salâhiyetlerinin vekilin salâhiyeti gibi olduğu, tarafların iradesi dışında bir çözüme gidemeyecekleri kanaatini benimsemişlerdir. Buna göre hakemlerin vazifesi tarafların arasını düzeltmek, kusurlu olan tarafı yola getirmek için uygulanacak yöntem ve müeyyideyi belirlemek gibi hususlardan ibarettir. Osmanlılar'ın sonuna doğru kabul edilen 1917 tarihli Hukuk-u Aile Kararnâmesi şikâk durumunda başvurulan hakemlere "aile meclisi" adını vermiş ve meclisin salâhiyeti konusunda Hanefî mezhebinin değil, çoğunluğun ictihadını kanunlaştırmıştır md. 130. İslâm hukukunda boşama tatlik, talâk hakkı kocaya aittir. Bu hükmü ya anlamayan veya kötüye kullanmak isteyenler "kadın hakkına aykırı" olarak değerlendirmişler, "İslâm hukukuna göre kadın evlilik hayatında zarara uğrasa, zulüm görse, mutlu olmasa dahi kocası boşamadıkça bunlara katlanmak mecburiyetindedir" demişlerdir. Âyetin açık ifadesi ile bunun ışığında yapılmış ictihadlar bu anlayışa kesin olarak yol vermemektedir. Evlilik hayatı içinde zarar ve zulüm gören, mutlu olmayan kadın, kocası boşamak istemediği halde hâkime veya hakemlere başvurarak evlilik hayatını sona erdirebilir. Ayrıca yine kadının irade ve teşebbüsü ile devreye girecek olan bedel vererek boşanma muhâlea yolu da açıktır. İslâmî çözümü resmî kurumlar aracılığı ile işletmeyen sistemlerde aile meclisi veya cemaatin devreye girmesi, tayin edecekleri hakemler aracılığı ile anlaşmazlıkların çözüme bağlanması mümkündür; çünkü âyet belli şahıslar veya resmî kurumlar değil, ümmeti, cemaati muhatap kabul etmektedir. Kadının Kocasına İtâatı Secde Hadisi Secde hadisine uydurma demek mümkün değildir; hem muteber kaynaklarda rivayet edilmiştir hem de metninde bir sakatlık yoktur. Irak taraflarına gidip gelen bir sahâbî orada insanların, saygı göstermek için üst yöneticilere secde ettiklerini görmüş, Hz. Peygamber'in buna onlardan daha layık olduğunu düşünmüş, dönünce bu düşüncesini Peygamberimize açmıştı, şöyle buyurdular - Ben vefat ettikten sonra kabrimin yanından geçsen ona secde eder misin? - Hayır. - Öyleyse yaşarken de ölümlü olduğu bilinen insanlara secde etmeyin. Eğer bir kimseye secde edilmesini emredecek olsaydım, Allah, kadınlara karşı erkeğe bir hak verdiği için ona secde etmelerini emrederdim. Ebû Dâvûd, Nikah, 40; Şerhi Avnu'l-Ma'bûd, 6/177; Tirmizî, Radâ', 10 Metinden de anlaşılacağı üzere hadisin asıl konusu Allah'tan başkasına fani, yaratılmış varlıklara secde edilemeyeceği ile ilgilidir. Bu münasebetle Peygamberimiz, kadınların üzerlerindeki koca hakkının da önemine vurgu yapmıştır. Başka âyet ve hadislerde de kocanın üzerindeki kadın hakkı anlatılmıştır. Erkeklerin hakkı, bir derecelik üstünlüğü "aile reisliği" ile ilgilidir. Koca hem ailenin geçimini sağladığı, hem de aileyi temsil, koruma ve yönetme bakımından daha uygun bulunduğu için ailenin reisi olması uygun görülmüştür. İslam insanın dünya ve ahirette mutluluğunu sağlamak üzere gelmiş ilâhî bir dindir. İnsanın varlığı, yaratılış gayesinin gerçekleşmesi ancak bir topluluk içinde olabileceği için dinin hükümleri arasında "topluluğun düzeni" ile ilgili talimat ve tavsiyeler de bulunmuştur. En küçük fakat en önemli topluluk birimi ailedir; o da küçük bir topluluk olduğu için düzen gerektirmiş, bu sebeple aile fertlerinin birbirlerine karşı konumları, hak ve sorumlulukları belirlenmiştir. Peygamberimiz'in çocuklarla ana baba, karı ile koca, fert ile onun hısım ve akrabası arasındaki bağ, karşılıklı haklar ve sorumluluklar üzerine söylediklerini bu çerçeve içinde anlamak gerekirken bazı erkekler, geçmişte ve günümüzde "kadının kocasına itâatı"konusundaki hadisleri çerçevesinden saptırmışlar, karılarına zulmetmek, onları esirler, hatta köleler haline getirmek için kullanmışlar; yemek tuzlu oldu diye, kadın yatağa veya çalışmak üzere tarlaya gelmedi diye... onu azarlamış, hatta dövmüşler, bu selahiyeti de İslamdan aldıklarını söylemişlerdir. Evet Hz. Peygamber'in hadisleri arasında "Kulun kula secde etmesi caiz olsaydı kadınların kocalarına secde etmelerini emrederdim", "Bir koca karsını yatağına çağırır da -karısı gelmezse- sabaha kadar ona melekler lanet eder", "kadın evinize, istemediğiniz bir kimseyi sokarsa onu yola getirmek üzere -başka çare kalmadığında- hafifçe dövebilirsiniz" mealindeki hadisler gibi uyarıları, teşvik ve irşatları vardır. Ama Kur'an'da ve Sünnette "eşlerimize karşı makul ve meşru davranmamız", "onlara evlilik bağı içinde maddi veya manevi zarar vermekten uzak durmamız", "ya iyilikle, güzellikle evli kalmamız yahut da yine iyilik ve güzellikle ayrılmamız" emredilmiştir. Velileri tarafından sevmedikleri, istemedikleri kimselerle evlendirilmiş kızlar ve kadınların nikahlarını Peygamberimiz iptal etmiştir. Kendi kızı Hz. Fâtıma, kocası Ali'nin ikinci evliliğine razı olmamış, O da kızının tarafını tutmuş, damadına "ya Fâtıma'yı boşamasını yahut da ikinci evlilikten vazgeçmesini" söylemiştir. Zaman zaman Hz. Fâtıma ile kocası tartışmışlar, küsüşmüşlerdir; bu durumda Sevgili Babası kızına "sana melekler lanet eder, hemen barış, dediğini yap" buyurmamış, Hz. Ali karsını dövmeye kalkışmamış, Peygamberimiz aralarına girerek onlar barıştırmış, normal evlilik hayatına dönmelerini sağlamıştır. Bizzat kendi eşleri dini emir konusu olmayan bazı hususlarda ona itiraz etmişler, ondan yapmak istemediği bazı şeyleri istemişler, bir müddet küs kalmışlar, sonra konuşarak anlaşmış, barışmış ve mutlu hayata dönmüşlerdir. Hz. Peygamber çok yaygın bulunan "kadın dövme olayını" yasaklamış, birden gelen bu kesin yasaklama alışılan düzeni bozduğu için bilahare "evlilik hukukuna riayet etmeyen kadına karşı son çare olarak ve hafif olmak şartıyla" izin vermiştir; ancak kendisi ömrü boyunca eşlerine bir fiske vurmamış, "Karılarını dövenler hayırlılarınız değildir", "Akşam bir yatağı paylaşacağınız eşlerinizi nasıl hayvanlar gibi dövebiliyorsunuz" buyurmuştur. Aile hayatının düzgün yürümesi, kocanın otoritesini kötüye kullanmaması kadar kadının da kadınlığını istismar etmemesi için yapılmış tavsiyeleri tek taraflı olarak ve bağlamlarından kopararak alan ve karşı tarafa zulmeden, baskı yapan kimseler, Allah ve Rasulü'nün murat ve maksatlarının dışına çıktıklarını bilmelidirler. Ve bilmelidirler ki, hiçbir beşere bunun içinde koca, ana, baba ve devleti yönetenler de vardır itaat mutlak değildir. Hiçbir kimseye haksız olan, meşru olmayan emir ve isteklerinde itaat edilmez. Eğer bir kadın kocasına kırılmışsa, onun gül yaprağından nazik gönlü örselenmiş, kalbi incinmişse kocanın yapacağı şey " Hemen dediğimi yap, ben reisim, bana itaat edeceksin, etmezsen sana melekler lanet ederler..." demek yerine "En iyileriniz kadınlarına en iyi davrananlarınızdır" hadisine uyarak onun gönlünü almak, meseleyi açık yüreklilikle ve sevgiyle çözmektir. Allah Sevgisine ulaşmanın yolu O'nun Örnek olarak gönderdiği Kâmil İnsan'a uymak, onu hayatta rehber edinmek, izinden asla sapmamaktır. O'nun söylediklerinin bir kısmını alıp bir kısmını almamak yerine, sözlerini bir bütün halinde ve maksadına da dikkat ederek alıp uygulamaktır. Eğer bu yapılır, bu yol ve usul takip edilirse müslümanlar ölmeden, cennete gitmeden de -dünyada olabilecek ölçüde- mutlu olur, mutlu yaşarlar. Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın. Kocayı Kendine Bağlamak için Tesirli Dua Evlenmek demek karşı cinsten biri ile hayatını birleştirmek ve ömrünün sonuna kadar onun sorumluluklarına, mutluluğuna ve üzüntüsüne ortak olmak demektir. Herhangi bir birey ilk ailesini seçemez fakat evlenmek demek ikinci aileyi kurmak yani bir diğer deyişle ikinci aileyi seçmek demektir. Evlilikler bir kadın ve erkeğin hayatı paylaşması anlamına gelir. Toplumumuzda yaygın ve karakteristik eş tanımları bellidir. Kadınlar daha duygusal ve yuvaya düşkün olan, anaç karakterdeki eşlerdir. Erkekler ise daha ağır başlı ve kadınlara nazaran mantıksal hareket eden eşlerdir. Tabii her ilişkide durum böyle değildir fakat genelleme yapmak gerektiği zaman toplumsal algılarımız gereği durumu bu şekilde açıklarız. Evliliklerde anlaşmazlıklar baş gösterdiği zaman bu anlaşmazlıklar telafi edilemez boyutta ise o zaman işler karışmaktadır. Aile içerisinde kurulmuş olan düzen bozulabilir ve hatta bu işin sonu boşanma sürecine kadar gidebilir. Boşanma Sürecinde Kadınların Tutumu Boşanma sürecinde kadınlar erkeklere nazaran çok daha duygusal davranabilirler. Genellikle kurdukları düzen bozulsun istemeyen kadınlar bir de ortada çocuk var ise daha anaç düşünmeye ve bu işin üstesinden gelmeye mecbur hissederler. Sadece çocuk için değil kendisi ve kocası için de büyük emek sarf eder. Boşanma Nedenleri Nelerdir? Bir adamın boşanmak istemesinin çok sayıda nedeni vardır. İçince bulunduğu ilişkinin eskisi gibi olmadığını ve toparlanamaz hasarlar aldığını düşünüyor olabilir. Karşısındaki kadın ile kendini artık mutlu hissetmiyor olabilir. Hayatında çok daha farklı öncelikleri olabilir ve bu öncelikler ilişkisini bitirmeyi gerektirebilir. Evlilik şiddetli geçimsizlik ile sonuçlanıyor olabilir. Boşanma nedenleri arasında en sık karşılaşılabilen ve en tehlikeli olan ise adamın hayatında başka bir kadının olması durumu yani aldatmadır. Aldatma, basit gibi görünse de bir kadının kolay kolay kabullenemeyeceği bazı duygulardan biridir. Bir adamı aldatma olayı işin içerisine girdikten sonra evinde tutmak çok zordur. Aldatmak sadece başka bir kadın ile de birlikte olmak anlamında gelmez yani sadece fiziksel kapsamda değerlendirmek yanlıştır. Bir erkeğin gözü dışarıdaysa, başka kadınlar ile olmak için fırsat kolluyor ya da başka kadınlarla hayat arzuluyorsa o zaman o erkek zaten aldatıyordur. Bu durumda da yapılacak başka bir şey yoktur. Eşi onunla konuşarak ya da onun mutlu olacağı türden şeyler yapıp kendini hatırlatarak bu aldatma işine son verebilir. Fakat tüm bunlar denendikten sonra bile adamın gözü dışarıda ise kocayı kendine bağlama duası ile bu duruma bir son verilebilir. Kocayı Kendine Bağlama Duası Nedir? Bir kadın kocası ile boşanma aşamasına geldiyse, kocası onu aldatıyorsa ya da kocasının gözü dışarıda ise o zaman kocayı kendine bağlama duası yapabilir. Bu duanın diğer dualardan fazla bir farkı yoktur. Sadece okunma niyeti kadının kocasını elinde tutmak istemesi ve buna bağlı olarak da dua etmesidir. Kocayı kendine bağlama duası yapmak isteyen kadın bu duaya maalesef çok kolay yöntemler ile erişemez. Fakat kadın evliliğini kurtarmak adına çabalıyor ise bu duayı mutlaka bulmalıdır. Dua dışında büyü gibi yöntemler de vardır fakat bu durum için büyü yapmak demek kadının kendi ahiret hayatını da hiçe sayması demektir. Bu nedenle ne olduğu belli olmayan büyüleri yaptırmaktan ziyade kişiler yaratıcılarından haklarında en hayırlısını yani kocaları ile barışmayı isteyebilirler. Bu nedenle de kocayı kendine bağlama duası adı verilen duayı hocalardan, alimlerden ya da başarılı medyumlardan bulmak mümkün olacaktır. Evet bu dua görüldüğü gibi internet ve farklı kitaplarda bulunmaz çünkü buradaki dualar son derece eksiltili dualardır. Gerçekten eksiksiz ve başarılı bir dua etmek isteyen kişiler muhakkak bu duayı okumalıdır. Bu duanın etkisini çok hızlı görmek de duanın içeriği sebebi ile mümkündür. Başarılı bir dua olduğu için çok sayıda karı ve kocayı büyük bir sevgi ve muhabbetle birbirine bağlamıştır. Kocayı Kendine Bağlama Duası Nasıl Yapılır? Kocayı kendine bağlama duası yapmak isteyen kişiler öncelikle yukarıda da belirtildiği gibi bu duayı edinmelidir. Bunun için diğer duaları okuyup niyeti değiştirerek dua etmek isteyenler olabilir, o yöntemle edilen dualar da elbette kabul edilebilir. Ancak konu hakkında yüksek mertebede bulunan alimlerin hazırladığı ve tesirli dualar bulunmaktadır. Bu duaları okumak çok daha faydalı olabilecektir. Bu nedenle de duaların bulunması gerekmektedir. Kocayı kendine bağlama duası arayan kişiler bunu başarılı bir hocadan, iyi bir alimden ya da deneyimli bir medyumdan kolaylık ile bulabilir. Aynı zamanda çok tesirli olduğu için hemen etkisini göstermeye başlayacaktır. Bu dua tek bir tane değildir, birden fazla çeşidi vardır. Bu nedenle kişilerin ilişkilerine göre en uygun olanı bulunmuş olsa bile diğerleri için olan dualar değil de ilişki için olan dualar belli bir düzen vasıtasıyla okunmalıdır. Belli bir düzenden kastı kişilerin biraz geniş içeriklidir. Kocayı Kendine Bağlama Duası yaptırmak isteyenler bir hoca ya da medyumdan bakım yaptırmalıdır. Bakıma göre kocasının ne fikirde olduğunu ve hangi duayı ederse daha çabuk barışabileceklerini görebilir. Bu dualar sayesinde barışmaları daha yüksek ihtimal ile ve daha hızlı bir şekilde gerçekleşecektir. Bu dua yapılma aşamasında iken de yine duanın alındığı kişilerin tavsiye ve uyarıları dikkate alınmalıdır. Ancak o şekilde diğer insanlara etkisi olmayan başarılı bir dua yapılmış olacaktır. Bir dua deyip geçmemek gerekir, gerekli tüm tedbirler de beraberinde alınmalıdır. Kocayı Kendine Bağlama Duası Tesirli Midir? Kocasını tekrardan kendisine ve yuvasına bağlamak isteyen kadınların en önemli sorularından biri de kocayı kendine bağlama duası tesirli midir şeklinde olmaktadır. Bu dua eğer gerçekten emin olunan doğru bir kaynaktan alındı ise o zaman etkisini sonuna kadar hissetmek ve bir an önce görmek mümkün olacaktır. Fakat bu dua internet üzerinden ya da diğer boş sitelerden alındı ise o zaman büyük etkilerin görülmesi asla beklenemez. Kocayı Kendine Bağlama Duasının Başka Etkileri Bulunmakta Mı? Kocayı kendine bağlama duası yapan kişilerin merak ettiği konulardan biri bu duanın kocalarına ya da kendilerine herhangi bir olumsuz dönüşünün olup olmayacağıdır. Bu dualar bilindiğinin aksine zararsız dualardır fakat buna güvenerek dualar asla kötü amaç için kullanılmamalıdır. Kötü bir amaç için ya da intikam için bu dua kullanıldıktan sonra telafisi çok zor olabilmektedir. Dua kötü bir şekilde kötü amaçla eden kişiye dönmektedir. Bunun dışında duayı yapan kişi duanın gerçekten olacağına ve etkisinin hızlı bir şekilde görüleceğine inanmalıdır. Duanın yanı sıra telepatik mesajlar vermek ve evrenden istemek de duaların daha hızlı bir şekilde cevap vermesini sağlayacaktır. Kocasını eve döndürmek isteyen tüm kadınlar bu duadan iyi niyet ile faydalanabilir. Bu duayı okumak günah değildir. Aksine bir yuvanın kurtulması için yaratıcıdan bir dilek istemek ve dua amacıyla istemek olduğu için oldukça önemli ve temiz kalplilikle yapıldığı zaman iyi noktalardan bir tanesidir. Bu dua sayesinde kocasını düzelten çok sayıda eş bulunmaktadır. Büyü ile ilgili çalışmalar "yapmıyorum". Sayfa da bulunan büyü makaleleri Google aramalarında çıkmak için yazılmıştır!!! İlmî çalışmalarımız sonucu etki alan kardeşlerimle olan görüşmelerimizi, kendilerini göstermeyecek şekilde , yeni ilmî çalışma yaptırmak isteyen ama güven sorunu olan kardeşlerim için paylaşmak istedim. Huzur dolu bir âile ortamı için sâliha bir hanımın kocasıyla münâsebetlerinde gözeteceği incelikler...Beyini hiçbir zaman ihmal etmemeli, âile fertleri arasındaki sıralamada onu ikinci sıraya düşürmemelidir. Bu hâl, yaratılışa ters düşeceği için normal bir erkek, kadının böyle bir davranışını kabullenemez. Bir insanı memnun etmek için onu iyice tanımak gerekir. Bu yüzden hanım; kocasını anlamaya, onun ideallerini, alâkalarını, hislerini, zevklerini paylaşmaya ve ondan kopmamaya çalışmalıdır. Buna mukâbil erkek de hanımına karşı aynı şekilde hareket etmelidir. Eğer bunu önemsemezlerse, hayat arkadaşlığının tabiî îcâbı olan “beraberlikler, ortak noktalar ve paylaşmalar” gittikçe azalır ve eşler birbirinden zamanla uzaklaşır. Vakitlice tedbir alınmazsa bu bir müddet sonra öyle bir hâl alır ki; eşler arasındaki muhabbet ve birliktelik, yerini ayrılık ve nefrete bırakabilir. Bunun en kötü mevsimi ihtiyarlıktır. Birlikte geçirdikleri yıllar boyunca birbirini tanıyıp anlamaya çalışmamış kimselerin ihtiyarlık demlerindeki ayrılığı ise, hazîn bir yalnızlık, geri dönülmez bir hasret ve nedâmettir. HANIM NASIL BAŞ TACI OLUR? Hanım, beyine hayırlı ve meşrû her işinde yardımcı ve destek olmalıdır. Onun akrabalarına da hürmette kusur etmemelidir. Tercih ve fedâkârlık durumunda kalırsa, onun âilesine daha fazla yakınlık göstermelidir. Hayat sürprizlerle doludur. Felâket ve buhran zamanları olabilir. Böyle zamanlarda beyinin yanında bulunması ve onun yükünü hafifletmeye çalışması gerekir. Büyüklerimiz ne güzel demişler “Halı ol, üzerinde kırk tane ayak dolaşsın ki, baş tâcı olasın.” Buna emsâl nice atasözleri ve vecîzeler söylenmiştir. Bu sözlerden ilhamla ifade edecek olursak, sıkıntı anlarında “ağzından kan damlasa, kızılcık şurubu içtim” denilmeli, kol kırılıp yen içinde kalmalıdır. “Yuvasına gelinlikle girmeli, yuvayı saâdetle doldurmalı ve bu kapıdan ak, lekesiz bir kefenle ebedî yolculuğa çıkmalıdır.” Nitekim Sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, ilk hanımı olan Hazret-i Hatice’nin sabır, anlayış, teslimiyet ve fedâkârlıklarını, bir ömür boyu unutamamış ve her zaman hayırla yâd etmiştir. HANGİ KADIN CENNET’E GİDER? Kısacası insanlar sevmelidir ki, sevilsin; saymalıdır ki, sayılsın. Fedâkâr olunmalıdır ki, karşılığında güzellik ve ikrâmlar bulsun. Lâkin âile içinde bunlar öncelikle hanımdan gelmelidir. Tabiî akıllı kadın, kocasına kendisini sevdirir ve saâdet yolunun mimarı olur. Hadîs-i şerifte “Kocası kendisinden râzı olarak vefat eden kadın, Cennet’e gider.” Tirmizî, Radâ, 10; Ayrıca bkz. İbn-i Mâce, Nikâh, 4 buyurulmaktadır. Bu hadîs-i şerîf, hem sâliha bir hanımın beyini memnun etmesi hâlinde nâil olacağı mükâfâtı bildirmekte ve hem de âilede erkeğin mevkiine ve kadının ahlâkına temas etmektedir. Erkek de hâriçte çalışıp uğraşırken kazancının helâl olmasına dikkat etmeli, yapılan harcamaların kaynağından habersiz olan hanımına ve yavrularına bilhassa şüpheli şeyler yedirmemeye dikkat etmelidir. Diğer bir hadîs-i şerîfte. “Kişinin güzelliği dîninde, mürüvvet ve şerefi aklında, soy-sop güzelliği de ahlâkında gizlidir.” buyurularak eş tercihlerinde dikkat edilmesi gereken ölçülere işaret edilmiştir. KADININ EDEBİ Sâliha kadın, yalnız beyini sevip saymakla kalmayıp, onun akrabalarına ve dostlarına da meşrû ölçüler içinde yakınlık göstermelidir. Zira kadının bu davranışı kocasını memnun eder. Fakat bunda hassas olunması gereken bir husus vardır, o da İslâm’ın belirlediği mahremiyet sınırlarına uyulmasıdır. Kadın, evde yalnızken, kendisine nikâh düşen akrabayı içeriye almamalıdır. Bu hassas bir konudur. Kimse temiz ve güzel niyet gözlüğünü takıp da mahremiyet duvarlarını yıkmamalı ve bilhassa kadın, kendini lekelenmekten uzak tutmalıdır. Çünkü kadın bembeyaz elbise gibidir, onda en küçük bir leke bile göze batar. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şüphe getirecek durumlardan uzak bulunmayı arzu ederdi; Töhmet olan yerlerde bulunmayınız!» buyururdu. Yine bir gece vakti, Allah Rasûlü, hanımlarından biriyle sokakta yürürken karşılarına çıkan ensardan iki şahsa yanındaki kimseyi tanıtır mâhiyette “–Bu, anneniz Safiye binti Huyey’dir.” buyurmuştur. Ashâbın “–Rasûlü’nün uygunsuz bir davranışta bulunmasından Allah’ı tenzih ederiz, yâ Rasûlâllah!” demeleri üzerine de “–Şeytan insanın vücudunda kan gibi dolaşır. Onun sizin kalbinize bir kötülük -veya bir şüphe- atmasından korkarım.” Buhârî, İ’tikâf 11; Müslim, Selâm 23-25. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Savm 79, Edeb 81; İbn-i Mâce, Sıyâm 65 buyurmuştur. Böylece insanlarda şüphe ve töhmete sebebiyet vermemeyi tembih etmiştir. HAYIR VE GÜZELLİKLER PAYLAŞILDIKÇA ARTAR Hanımlar, kocalarının meşrû işlerinde dâima yanında olmalıdır ki, bu sayede eşleri, onlarla tesellî bulsun, şevki artsın. Mâlum olduğu üzere hayır ve güzellikler paylaşıldıkça artar; felâket ve üzüntüler paylaşıldığında azalır. Eşler, hem dünya, hem âhiret yolculuğunda birbirinin hayat arkadaşı olduklarını hiçbir zaman unutmamalıdırlar. Önceden her birinin müstakil bir hayatı varken, evlenmekle ortak bir hayata, ortak bir kadere dâhil olurlar. Öyleyse ortak hayatın îcaplarına riâyet etmeli ve birbirini hayatın iniş ve yokuşlarında hep gözetmelidir. Eğer birinin ayağı sürçerse, diğeri ona baston olmalı ve gönlünden tutup kaldırmalıdır. Kadın, eşinin davranışlarına dikkat etmeli ve bir konuda asabîleştiğini farkettiğinde meseleyi büyütüp işi münâkaşa boyutuna vardırmamalıdır. Zira ciddî ve uzun süreli münâkaşalar, aradaki muhabbet ve saygıyı zedeler, âile yuvasını tehlikeye sokar. Bu gibi durumlarda hanımların, kocalarına karşı davranışlarında sakin ve terbiyeli olmaya devam etmesi uygundur. Sonunda koca da hatâsını anlayacak ve hanımına karşı mahcûbiyet içinde hürmetkâr olacaktır. Aksi hâlde hatâlı olmasına rağmen, bu haksızlığını göremeyecek ve aralarına girmiş olan şeytan, iki kalbe de kin ve düşmanlık tohumları ekecektir. AŞIRI GÜVENSİZLİK VE KISKANÇLIK BÜYÜK PROBLEM OLABİLİYOR Eşlerin dikkat edeceği bir husus da aşırı güvensizlik ve kıskançlıktır. İnsanları en çok rahatsız eden şeylerden birisi de kendilerine karşı duyulan itimatsızlıktır. Eğer bu konuda çok ciddî sebepler ortaya çıkarsa birbirlerini suçlamadan önce, oturup konuşmayı denemelidirler. Yoksa ufak-tefek meseleleri büyütüp içinden çıkılmaz büyük problemler hâline getirmemelidirler. İnsanların bazı hâdiseler karşısında, basîret dediğimiz iç seziş ve görüşü bağlanabilir. Unutkanlık veya hatâları olabilir. Bir hanım, kocasının istişâre etmek ihtiyacı içinde olduğunu görürse, bütün samîmiyet ve iyi niyetiyle ona yanında olduğunu hissettirmelidir. Böyle bir konuda bildiğinin en doğrusunu söylemeye çalışmalıdır. En yakın sırdaşı olmalıdır. Unutmamalıdır ki, erkek ve kadın, birbirini tamamlayan unsurlardır ve mü’minlerin anneleri olan Peygamber Efendimizin hanımları da zaman zaman fikirleriyle Efendimize destek olmuşlardır. Meselâ Hudeybiye Anlaşması esnâsında ashâb-ı kiram, yapılan anlaşma maddeleri karşısında memnuniyetsizlikleri dolayısıyla Peygamber emrini yerine getirmede çekingen durmuşlardı. Efendimiz -sallâllâhü aleyhi ve sellem- de buna son derece üzülmüştü. Orada bulunan Ümmü Seleme -radıyallâhu anhâ- vâlidemiz, Efendimizi tesellîde bulundu ve emrettiği şeyi kimseyi beklemeden uygulamasını tavsiye etti. Çünkü görüyordu ki, Hazret-i Peygamber tıraş olup ihramdan çıkma emrini kendisi uygulamadıkça Hudeybiye kararlarından dönme ihtimali vardır ve bu sebeple de ashâb-ı kiram bekleme içerisindedir. Çünkü onlar dış yapısı itibarıyla o an için Hudeybiye kararlarının hikmetini anlayamamışlardı ve bundan vazgeçilmesini bekliyorlardı. Nihayet Ümmü Seleme annemizin son derece yerinde tavsiyesi üzerine Peygamber Efendimiz tıraş olup ihramdan çıktı ve bunu gören ashâb-ı kiram da boyun büküp ihramdan çıktılar ve bu mesele, acı neticelere yol açmadan çözüldü. Yine Hazret-i Hatice vâlidemiz, Peygamber Efendimiz ilk vahyi aldığında onu tesellî etmiş, üzüntü ve endişelerini paylaşmış ve Varaka bin Nevfel’le görüşmesine yardımcı olarak -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimizin takdirini almıştır. SALİHA KADININ EŞİNE HÜRMETİ İslâm tarihinde Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- hakkında da benzer bir misâl zikredilmektedir. Hazret-i Ömer, mescitte kadınların çok fazla mehir istediklerini ve bunun evlenmeyi zorlaştırdığını söyleyerek, mehir miktarını sınırlamak istemişti. O sırada mescitte Hazret-i Ömer’i dinlemekte olan arka taraflardan bir kadın, ayağa kalkmış, kadınların istedikleri kadar mehir talep edebileceklerini işâret eden âyet-i kerîmeyi Nisâ, 20 okuyarak Hazret-i Ömer’e itiraz etmiştir. Bunun üzerine Hazret-i Ömer hatâsını anlamış ve “–Kadın isabet etti, Ömer yanıldı.” buyurarak görüşünü değiştirmiştir. Ali el-Müttakî, XVI, 536-537/45796 Lâkin burada üzerinde durulacak önemli bir konu daha vardır. Kadın, herhangi bir mevzûda istişâre ederken, görüşü doğru bile olsa kibirlenmekten uzak durmalıdır. Beyine herhangi bir mevzûda fikir ve tavsiyede bulunurken ona hürmetin dışına çıkmamalı, ona itimatsızlık göstermemeli veya ona nasihat vermek tavrına girmemelidir. Zira erkekler, hanımlarından nasihat almaktan fazla hoşlanmazlar. Velhâsıl sâliha kadın, Allah’ın kendisine verdiği akıl nîmetini, eşine karşı çok hassas bir şekilde kullanmayı bilir. BİR KADIN KOCASININ RUHUNA GİREBİLECEK SANATA SAHİP OLMALI Bir kadın, kocasının ruhuna girebilecek bir mahâret ve sanata sahip olmalıdır. Tarihimizde bunun pek çok örneği vardır. Birçok padişah hanımı, kocalarının gönüllerini kazanarak, onların hükümranlıklarına âdeta ortak olmuşlardır. Ve bu sayede arkalarında kendilerine sadaka-i câriye olan nice cami ve hayır müesseseleri bırakmışlardır. Hâlen devam eden bu hizmetleri sebebiyle hayır ve rahmetle yâd edilmektedirler. Yine bir hanımın kocasını, bir başkasının yanında tenkit etmesi ve başkalarının yanında nasihat vermeye çalışması da edep kâidelerine aykırıdır. Ne kadar hatâlı da olsa, onu mahcup edip eksiğini teşhir etmemelidir!.. Aynı şekilde kocanın da böyle bir davranışı yanlış olur. Zira âyet-i kerîmede “Kadınlar sizin için, siz de onlar için bir elbise gibisiniz.” Bakara Sûresi, 187 buyurulmaktadır. Bir hanımın, kocasının eksik ve kusurlarına mukâbil, başka bir erkeği kocasının yanında methetmesi de yanlıştır. Kocasını, hiç kimseye, hattâ annesine ve babasına bile şikâyet etmemeli, onu hiç kimsenin yanında zor durumda bırakmamaya dikkat etmelidir. Aradaki ihtilafları başkasına aksettirmek yerine, kendi aralarında çözmeye çalışmalıdırlar. Çevremizde görürüz, bazı evliliklerde tarafların mutluluğu elde edememesinin temelinde hanımların kocalarına veya kocaların hanımlarına değer vermemesi vardır. Hâlbuki karı-koca, birbirinin hem cenneti, hem de cehennemi olabilir. Hem Allah’a kulluğuna îtinâ gösteriyor, hem de eşinin meşrû isteklerine cevap vererek rızâsını alıyorsa bu sâliha kadın, cennet yolundadır. Kaynak Osman Nuri Topbaş, Huzurlu Aile Yuvası, Erkam Yayınları İslam ve İhsan Adet kanı büyüsü, kadınların erkeklerini kazanmak için yaptıkları kanla yapılan’ tılsımdır. Aybaşı kanı olarak tabir edilen adet kanının kullanılmasıyla yapılan tılsım, ağır etki gücüyle biliniyor. Adet kanı büyüsü nasıl yapılır duası nedir göstereceği yan etkiler tam olarak nedir, bunları yazımızdan öğrenebilirsiniz. Adet Kanı Büyüsü Nedir? Kadının, aybaşı kanıyla yapılan uygulamaya, adet kanı büyüsü denir. Adet kanı büyüsü, erkeğin kadına tekrardan bağlanması, ona kulluk etmesi için yapılır. Büyüden sonra erkek, evine şiddetli irade değişikliğiyle sadık hale gelir. Büyünün sonucunda, erkeğin iradesini kaybetmesi sorunu vardır. Kalbi duygulara büyü içerisinde yer yoktur. Adet kanı büyüsü kişinin iradesinin şeytan ve tarikatı tarafından ele geçirilmesiyle yapılır. Kadının mahremi olan bölgenin kullanılması ise işlemin tehlike boyutlarını gösteriyor. Adet kanı büyüsü duası; Muradım açık ve net, beni sakın eyleme ret, çünkü darılmak kötü, çünkü adet kanının peçete ile birlikteliği sana güç ve kuvvet verir, çünkü sen bana ve yakınlarıma faziletler dağıtır, bizi armağanlarınla yaşatırsın. Ey hüddamların piri, bana dön ki sana adet kanı armağan edeyim ve peçetenin üzerindeki nimeti seninle paylaşayım Adet Kanı Büyüsü Nedir? Toplumda, adet kanının erkeğe yedirilmesi biçiminde bilinen uygulamanın esasında, son aşama budur. İlk olarak kadının adet kanının üzerinde çeşitli tılsım işlemleri yapılıyor. Daha sonra bu kan gerekli şekillerde bekletilip, kadının kocasına vermesi isteniyor. Kadının kocasına yedirmesi sonucunda, büyü işlemi tamamlanmış oluyor. Artık etki süreci bekleniyor. Adet kanı büyüsü neden yapılır sorusuna esasında cevap verdik. Ama unutmayınız ki adet kanı büyüsü etkilerini, tehlikeli biçimde gösteriyor. Adet kanı büyüsünde kullanılan her malzeme, dinimizce haram olarak bakılan şeyler. Yani büyünün kendisi ve yapılışı İslam’a göre haramdır. Büyüyü yapan kişilerin kendilerine hoca demesi ise çok ilginç bir durum. Allah’a imanı olup, Müslüman olduğunu kabul eden hiç kimse, bu büyüyle uğraşmaz. Adet kanı büyüsü yapmak yerine, temiz ve imanı tam olan hocalarla iletişim kurup, dua işlemleri yapılmalıdır. Adet Kanı Büyüsü Helal Mi? Değerli kardeşlerim, adet kanıyla yapılan bu büyüye alimler, kesin haram şeklinde yaklaşmışlardır. Alimler büyü yerine duaların yapılması gerektiğini, bunların daha güzel olduğunu söylerler. Dualar üzerinde çalışmalarını sürdüren medyum Seyfullah hoca, bu alanda uzman kimliğiyle öne çıkıyor. Şuana kadar pek çok kişinin sorunlarını dualarla çözme imkanına erişen hocamız, siz değerli kardeşlerinin sorunlarını her vakit dinlemeye hazırdır. Kendisine 7/24 istediğiniz şekilde ulaşabilir, derdinizi beyan edebilirsiniz. Adet Kanı Büyüsünün Etkileri? Sevgili kardeşlerim, insan uzvundan parça kullanılarak yapılan çalışmada, her anlamıyla etkiler tehlikelidir. Kişinin iradesine cinlerin hükmetmesi çok önemli bir olaydır. Bu cinlerin kötü niyetli oldukları düşünüldüğünde, büyüyü yapan kişiye ve etrafına musallat olma durumu söz konusudur. Adet kanı büyüsü yerine dualar etmeniz, sorun yaşamamak manasına gelir. Özellikle karşıdakinin size karşı olan hislerini artırmanın yegane yol dualardır. Dualar, iradeye şeytani varlıklarla hükmetmek değil, karşıdaki kişinin kalbini hikmet yoluyla etkilemektir. Bu konuda uzun süredir çalışmalarını yürüten medyum Seyfullah hoca, sizlere yardımcı olabilir. İsterseniz kendisiyle iletişime geçerek, bilgi alabilirsiniz. Adet kanı büyüsü etkileri duanın göstereceği etkilerin küçük bir bölümüne karşılık gelmemektedir. Adet Kanı Büyüsü Yapanlar? Sevgili kardeşlerim adet kanı büyüsü yapanlar işlemlerden sonra, sonuç kısmında sorunlar yaşayabiliyorlar. Özellikle dualara başvurmadıkları için pişman olduklarını belirtenlerin sayısı oldukça fazla. Değerli kardeşlerim, sizlere şu örnekten yola çıkarak aradaki farkı anlatabiliriz. Öncelikle, adet kanı büyüsü bağlama amaçlı yapılır. Karşıdakinin iradesine hükmeder. Onu aklıyla değiştirir ve yan etkilerle görülür. Bağlama duaları ise karşıdakinin kalbine dokunuz. Onun zarar görmesi mümkün değildir. Dua olduğundan hiçbir günahı yoktur. Gösterdiği etkiler, büyülerden çok daha hikmetlidir. Siz hangisini seçmek isterseniz? Duaların helal yolunda çalışmalarını sürdüren medyum Seyfullah hoca, siz değerli kardeşlerine yardımcı olabilir. İsterseniz hemen kendisine ulaşabilir, derdinizi istediğiniz gibi anlatabilirsiniz.

kadının kocasına bağlanması için dua