🌕 Her Türkünün Bir Hikayesi Vardır

Proje Koordinatörü Ulaşkan “Her türkünün bir hikayesi vardır ve bu hikayelerdir türküleri anlamlı, değerli kılan. Popüler kültürün her geçen gün etkisini arttırdığı günümüzde, kendi kültürümüzün en önemli yapı taşlarından Halk Müziği’nin, türkü ve bozlaklarımızın yaşamasında, sevilmesinde ve Bir türkünün peşindeyim. Bir yerde, Mehmet Şaban Ataman’dan alınan, Neriman Altındağ Tüfekçi imzalı bir Erzurum türküsü olarak çıktı karşıma: Değirmen başında vurdular beni, Kirli tütünlüğe sardılar beni. Vurma Ragıp vurma nar tanesiyem. Anamın babamın bir tanesiyem. Atımı bağladım nar ağacına, Kayserinin meşhur türkülerinden birisi olan “Ağam İstanbulu mesken mi tuttun” isimli türkünün yürekleri sızlatan bir hikâyesi vardır. Türkiye'nin büyük bir çoğunluğundaki köylerinde olduğu gibi, Talas’ın yukarı köylerinde de geçim sıkıntısı vardır. Toprak verimsiz, iş alanı yoktur. Hertürkünün bir hikayesi vardır derler. Gerçekten öyledir. Türkülerimizin kendileri kadar öyküleri de ilginçtir. Her türkünün okunmaya değer bir hikayesi vardır elbet. "Acem Kızı", yarım kalan sevda öykülerinden birisidir aslında. Ali'nin ve acem kızının hikayesidir. Birçok film ve dizide çalınan bu türkünün aslında çok acıklı bir hikayesi vardır. Bu türkünün ne zaman yazıldığı aslında tam olarak bilinmemektedir. Savaş sırasında mı, savaştan önce mi yoksa savaştan sonra mı yazıldığı merak konusu olsa da ortaya çıkan bir mektup her şeyi gözler önüne sermektedir. Ve şöyle bitti: “Her türkünün kendine has bir hikâyesi vardır. Ama her dinleyen türkülere kendince bir anlam yükler.” Ah o türküler, bizim türkülerimiz. Oldum olası türküleri sever ve dinlemekten de büyük keyif alırım. Her türkünün bir hikayesi vardır. Türküler bölgeden bölgeye yöreden yöreye değişik deyiş tarzlarına ve farklı hikayelere sahiptir. Gerçek veya gerçeğe yakın hikayelerin sonucunda ortaya çıkan türküler Anadolu topraklarında bir kültür harmanı oluşturmaktadır. mdyu. Fotoğraf PixabayOluşturulma Tarihi Eylül 28, 2020 2107Her ne kadar günümüzde batılı tarzda müzikler dinlense de Türküler kültürümüzün bir parçasıdır. Çoğu türkünün de bir hikayesi vardır. En çok dinlenilen ve bir hikayesi olan 10 türküyü sizler için genellikle yaşanmış bir olayın ardından yazılır ve söylenirler. Bu sebeple de çoğu zaman duygu yükü oldukça fazladır. Her insan türkü dinlediği zaman duygu yoğunluğu yaşar ve hüzünlenir. Bunun sebebi de türkülerin yaşanmışlıklarından kaynaklanır. Türkülerin ilk türleri manzum eserler olup musiki ile de her zaman iç içe olmuşlardır. Sözlü kültürlerin önemli eserleri arasında yer alan Türk şiirleri aynı zamanda da halk türküsü özelliği de taşırdı. Türk halk türkülerinden bahsederken aslında eski Türk şiirlerinden de bahsetmiş oluruz. Çünkü bu iki tür her zaman birbirleri ile iç içe İstanbul'u Mesken Mi TuttuGeçim derdinde olan aileler genelde evin reisleri ile büyük oğullarını her zaman büyük şehirlere gönderirlermiş. Özellikle de İstanbul'a çalışmaya giden kişiler uzun süreler burada kalır ve gurbetlik çekerlermiş. Memlekette kalan sevgililer veya eşler ise uzun yıllar gurbet yolu gözlermiş. Bu Türküde kocası İstanbul'a gidip yıllarca çalışmak zorunda kalan bir kadının yakmış olduğu bir ağıt olarak karşımıza Yüksek Tepelere Ev KurmasınlarBu Türkü günümüzde genellikle kına gecelerinde söylenir ve bu türkü ile gelinin ağlaması amaçlanır. Ancak bu türkünün de bir hikayesi vardır. Türkü'de uzak bir köye gelin giden Zeynep isimli bir kızın hikayesi anlatılır. Zeynep'in gelin gitmiş olduğu köy doğup büyüdüğü köye üç gün uzaklıkta bulunur. Bu sebeple de 7 yıl boyunca Zeynep ailesini hiç göremez. Zeynep günden güne ailesine karşı özlem duymaya başlar ve bu türküyü yazar. Evinin bahçesinde de sürekli bu türküyü söyler. Bu özleme kocasının kötü davranışları da eklenince Zeynep hastalanır. Bunun üzerine kocası Zeynep'in köyüne gider ve ailesini getirir. Zeynep'in hasreti diner ancak hastalığı bir türlü iyileşmez. Hasta yatağında bu türküyü söylerken can İbrahim Fatsa'da yaşamını sürdüren bir delikanlıymış. Gürcü Sefer Ağa'nın yanında çalışmaktadır ve Sefer Ağa'nın kızına aşık olur. Kızla gizli bir şekilde görüşmeye başlarlar. Ancak kızın nişanlısı Seyyid Ağa bunu öğrenir ve aşıkların peşine düşer. Bu çatışmada Hekimoğlu İbrahim Sefer Ağa'nın bir adamını öldürür. Dağa kaçan Hekimoğlu daha sonra kurulan bir oyun ile UçuverdiAnkara'nın çok ünlü bir elması olan misket türküye adını vermektedir. Türküde evlerinin önündeki misket ağacına çıkarak sevdiğinin yollarını gözleyen Huriye'nin hikayesi anlatılmıştır. Osman Efe sevdiceğine bu sebeple misket ismini vermiştir. Kır Ağa isimli biri de Huriye'ye gönlünü kaptırır. Osman Ağa ile Kır Ağa arasında bir düello yapılır Osman Ağa kazanır. Bunu misket ağacından izleyen Huriye'nin başı döner ve ağaçtan düşerek orada yaşamını yitirir. Sonra da Osman Ağa tarafından bu türkü Nehri Akmam DiyorBu türkü Plevna Zaferinden sonra Osman Paşa için yazılmıştır. Türkü destan havasında Koca KonakBu Türkü Aydın yöresinin bir TürküsüBu türkü atalarımızın Çanakkale Savaşında göstermiş olduğu başarının anlatıldığı bir türküdür. Ancak bilinenin dışında türkü Çanakkale'ye değil Kastamonu yöresine Tren Gecikir1915 yılında Birinci Dünya Savaşında insanlar savaşa giden yakınlarını istasyonlarda bekler ve iyi bir haber alabilmek sevdiklerinin döndüklerini görebilmek için kara tren beklerlerdi. İşte o zamanlarda bu türkü GelinSarı gelin türküsü Erzurumlu bir gencin Hristiyan olan Kıpçak Beyi'nin sarı saçlı kızına aşık olarak onun için yazdığı bir yılında Abdurrahim Karakoç'un yaşamış olduğu ölümsüz aşkı anlattığı ve sevdiği kızın ismini gizleyip Mihriban dediği türküdür. 0 299 "Her Türkünün Bir Öyküsü Vardır!" sloganı ile müzik dersinde türküler eşliğinde canlandırmalar yapıldı. Bu çalışma ile öğrencilerimizin geçmişle olan bağlarını güçlendirmek amaçlanmıştır. Müzik öğretmenimiz Ali Rıza Yıldırım´ı tebrik eder, başarılarının devamını dileriz. Türk kültüründe halk kahramanları geniş bir yer tutar. Bu kahramanlardan biri de Hekimoğlu olarak bilinir. Hekimoğlu, Hekimoğlu asıl adıyla Hekimoğlu İbrahim, uzun yıllar Fatsa, Ordu, Tokat, Niksar, Samsun dağlarında hüküm süren, halk arasında mertliği, yiğitliği ve yardımseverliğiyle şöhret yapan ve adına türkü yakılan bir Türk halk kahramanıdır. İşte adına yakılan bu türkünün yazılış hikayesini sizler için araştırdık. Ordu çevresinde yaşayan Hekimoğlu, yoksul bir ailenin çocuğudur. Hatta yoksul bu genç adamın yoksul annesinden başka kimsesi yoktur. Hekioğlu, yakın çevresinde dürüstlüğü, akıllığı ve yiğitle nam salmıştır. Rivayete göre, yörede hakimiyet kuran bir Gürcü beyi vardır. Bu Gürcü beyi, Asya adında güzel ve narin bir kızla sözlüdür. Ancak bu kız Gürcü beyine aşık değildir ve aslında gönlünde Hekimoğlu vardır. Dostluk ve sevgiyle başlayan Hekimoğlu ve Asya ilişkisi ilerleyen zamanlarda daha da samimileşir. Hekimoğlu ve Asya arasındaki yakınlığı duyan Gürcü beyi ile adeta çileden çıkar. Hekimoğlu’na düşman olur ve ona savaş açar. Hekimoğlu´yla teke tek görüşüp, hesaplaşmayı önerir; bir de yer belirtir. Hekimoğlu, gözüpek, mert bir gençtir. Aynalı mavzerini kuşanıp, tek başına buluşma yerine gider. Buluşma yerinde ise Gürcü beyinin sözünde durmayarak adamlarıyla geldiğini görür. Üstelik beyin adamlarından biri Hekimoğlu sözleşilen yere geldiği an onu yaylım ateşine tutar. Ötekiler de çevresini sararlar. Hekimoğlu´yla beyin adamları arasında yaman bir çatışma olur. Hekimoğlu, çatışma sonunda çemberi yararak kurtulur. Olaydan hemen sonra, Bolu’da tek başına yaşayan anasının yanına gider. Anasına durumu anlatır ve artık şehir yerinde duramayacağını bildirir. Anasıyla helallaşıp, yanına Mehmet adlı amca oğlunu alarak dağa çıkar. Çıkış bu çıkış ve ölünceye kadar Hekimoğlu artık dağlarda yaşar. Hekimoğlu´nun dağa çıkış nedenini ve biçimini bilen, duyan yöre köylüleri kendisine kucak açarlar. Onun mertliği, yiğitliği ve doğru sözlülüğü köylüleri daha da etkiler ve her açıdan kendisine yardım ederler. Özellikle yoksul köylülerle dostluk kurar, zenginlerden aldıklarıyla onlara yardım eder. Hekimoğlu, artık Gürcü beyinin korkulu düşü olmuştur. Bu yüzden bey, kendisini sürekli jandarmaya şikayet eder ve kesintisiz izletir. Hekimoğlu’nu ihbar etmeleri için çeşitli yörelerde adamlar tutar. Fakat halk koruduğu için, Hekimoğlu´nu bir türlü ele geçiremezler. Hatta bir defasında, beyin adamlarından birinin ihbarı üzerine Hekimoğlu’nun kaldığı evi jandarmalar basar. Bütün çevre kuşatılmıştır. Evin altında bir fırın vardır. Hekimoğlu fırıncının yardımıyla fırının ekmek pişirilen yerini arkadan delip kaçmayı başarır. Bu durum beyin, Hekimoğlu’nun iki amca oğlu öldürmesine kadar devam eder. Haberi alan Hekimoğlu köye geri döner. İlk olarak muhtarın evine gider. Muhtar Hekimoğlu’nun tarafında görünmesine rağmen aslında beyin adamıdır ve onunla iş birliği içindedir. Muhtarın ihbarı üzerine Hekimoğlu’nun etrafı jandarma tarafından sarılır. Taraflar arasında büyük bir çatışma çıkar. Halk arasında olayın sonucuna ilişkin iki rivayet vardır. Bunlardan bir tanesi, Hekimoğlu çatışma sırasında ateş çemberini yarmayı başarsa da aldığı yaralar yüzünden fazla uzaklaşmadan vefat ettiği yönündedir. İkincisi ise atına atlaması, elini karın bölgesine koyarak aldığı yaralara bastırması ve Ordu’ya kadar gelerek burada öldüğüne ilişkindir. Hekimoğlu denince, hemen akla gelen bir özelliği de “aynalı martini” dir. Hekimoğlu Türküsü´nde geçen ve kendisinin adıyla özdeşleşen “aynalı martin” in özelliği şudur. Hekimoğlu, özel olarak yaptırdığı mavzerinin üstüne bir ayna taktırıyor. Çatışmaya girdiğinde, bu aynayı düşmanının gözüne tutarak, gözünün kamaşmasına, dolayısıyla hedefini şaşırmasına yol açıyor. Bu yüzden Hekimoğlu´nun adı "aynalı martin" le özdeşleşmiştir Hekimoğlu derler Benim aslıma Aynalı martini yaptırdım da narinim Kendi neslime Konaklar yaptırdım Mermer direkli Hekimoğlu geliyor da narinim Arslan yürekli Konaklar yaptırdım Döşedemedim Ünye Fatsa bir oldu da narinim Baş edemedim Ünye Fatsa arası Ordu da kuruldu Hekimoğlu dediğin de narinim o da vuruldu... Tarayıcınız Desteklemiyor. Ah Bir Ataş Ver Türküsü’nün hikayesi İşte “Ah Bir Ataş Ver Cigaramı Yakayım” türküsünün hikayesi… Her türkünün farklı bir hikayesi var. Kimi türkü kara sevdayı, kimi türkü gurbeti, kimi türkü de özlemi anlatır. “Ah bir ataş ver cigaramı yakayım” türküsü de bunlardan biri. “Ah Bir Ataş Ver Cigaramı Yakayım” türküsü için şöyle bir hikaye anlatılır Tarih 4 Nisan 1953, Saat 0215; yer de Çanakkale Boğazı Nağra Burnu açıklarıdır. Gittiği uzun ve yorucu bir seferden dönen Dumlupınar Denizaltısı, Nağra Burnu açıklarında İsveç bandıralı Nabuland şilebi ile çarpışmıştır. Üstelik hava da soğuk ve kapalıdır. Göz gözü görmemektedir. Dumlupınar Denizaltısı çarpışmanın etkisiyle saniyeler içinde sulara gömülmüştür. Gemide ise 81 kişilik mürettebattan 59 mürettebat hayatını kaybetmiş ve geriye yalnızca 22 kişi sağ kalabilmiştir. Fakat bu 22 kişi geminin torpido bölümünde mahsur kalmıştır. Burada kimse ile iletişim kuramayan mürettebat kurtarılmak için nasıl bir yol bulacaklarını düşünmektedir. Sonra akıllarına bir fikir gelir ve telefon şamandırasını su yüzeyine fırlatırlar. Bu sayede gemi ile irtibat da sağlanmış olur. Gemidekiler bu sağ kalan 22 kişiyi kurtarmak için adeta seferber olurlar. Fakat 22 kişiyi uyarmaktan da geri durmazlar. Uyarıları şöyledir “Oksiyeni idareli kullanmak istiyorsanız şarkı-türkü söylemeyin ve sigara kullanmayın!” Aradan saatler geçmiştir ve kurtarma çalışmaları halen devam etmektedir. Mahsur kalan 22 kişinin ise umutları da tükenmektedir. Tam bu anda bir anons gelir “Türkü söyleyebilirsiniz ve sigara içebilirsiniz.” O 22 kişi hep bir ağızdan şu türküyü söyler Ah bir ataş ver cigaramı yakayım Sen sallan gel ben boyuna bakayım Uzun olur gemilerin direği Ah çatal olur efelerin yüreği Yanık olur anaların yüreği Vur ataşı gavur sinem ko yansın Arkadaşlar uykulardan uyansın Uzun olur gemilerin direği Ah çatal olur efelerin yüreği Yanık olur anaların yüreği Ah çatal olur efelerin yüreği Yanık olur anaların yüreği . Her türkünün, her şarkının bir hikayesi var elbet. Bu türkülerin, şarkıların herk esçe bilinenlerinin hikayeleri hep merak ediledurmuştur. Hele sözler biraz hüzünlü ise eserin kendisi kadar hikayesi de dillerde dolaşır. Hey 15’li Türküsü’ de hikayesi en çok konuşulanlardandır. Gelin Hey 15’li Türküsü’ nasıl bir hikaye üzerine yazılmış beraberce bakalım. Çokça konuşulan hikaye Kurtuluş Savaşı döneminde geçer. Cepheye giderek kurtuluş mücadelesine katılanların sayısı gitgide artmaktadır. Cephedeki asker ihtiyacı arttıkça orduya katılanların yaşları da gitgide düşmektedir. Türkünün ismi Hey 15’li olunca hikayenin 15 yaşla ilgisi olabileceği düşünülebilir. Oysa hikayenin geçtiği yılı işaret eder. Hicri takvime göre 1315 doğumlu gençler askere alınmaya başlamıştır. Tokatlı Hüseyin de cepheye katılacak 15’lilerden biridir. Başka bir anlatımda hikayenin baş kahramanının ismi Halil olarak geçer. Hediye, bir genç kız… Hüseyin’in nişanlısıdır. Hüseyin cepheye giderken geri geleceğinin sözünü vererek Hediye’ye veda eder. Çanakkale cephesinde kurtuluş mücadelesine katılan Hüseyin, savaş uzadıkça geri dönemez. Hüseyin’den haber alınamayınca Hediye evlendirilir. Fakat 60 yaşındaki kocası kısa süre sonra hayata veda eder. Bu sırada Rum çeteciler Hediye’yi kaçırırlar. Hediye çetecilerden kurtulmayı başarmış olsa da adı kötüye çıkar. Hediye başını alıp gider. Kurtuluş Savaşı bitmiş ve savaş kazanılmıştır. Hüseyin sağ kalmayı başararak geri döner. Hediye’nin artık köyde olmadığını öğrendiğinde kahrolur. Türkü Hüseyin ve Hediye’nin karşılıklı konuşması şeklindedir. İşte Hey 15’li türküsünün sözleri… Ey onbeşli onbeşli Tokat yolları taşlı Onbeşliler gidiyor Kızların gözü yaşlı Aslan yarim kız senin adın Hediye Ben dolandım sen de dolan gel beriye Fistan aldım endazesi onyediye Gidiyom gidemiyom Az doldur içemiyom Sevdiğim pek gönüllü Koyup da gidemiyom Aslan yarim kız senin adın Hediye Ben dolandım sen de dolan gel beriye Fistan aldım endazesi onyediye Giderim ilinizden elinizden Kurtulam dilinizden Yeşil baş ördek olsam Su içmem gölünüzden Aslan yarim kız senin adın Hediye Ben dolandım sen de dolan gel beriye Fistan aldım endazesi onyediye

her türkünün bir hikayesi vardır